dersiminkatilleri
 
  Ana Sayfa
  Dersim'de Devlet Güdümlü Yapılanma
  Mkp Dersim'de Yurtsever Halkı Katlediyor
  DERSİM ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR
  Kemal Kutan Mkp Genel Sekreteri
  Dersim'deki Son Seçimlerde Mkp Taraftarlarının Kürt Düşmanlığı
  Zazaistancılık Ana Akımı Bu Röportajda Gizlidir!!
  Dersim'in Kemalist ve "Solcuları"
  Mkp'nin Dersim Süreci Özet
  Hel Dağı Şehitlerinin Sorumlusu Mkp'dir
  Arşiv
  Ziyaretçi defteri
  İletişim
Hel Dağı Şehitlerinin Sorumlusu Mkp'dir

Hel Dağı Şehitleri!

HEL DAĞI DİRENİSİ

Her ölüm erken ölümmüş. Doğru, yaşamın kısalığı, insanın her zaman yapmak istediklerinin yaptıklarına göre çok fazla olması, her ölümün erken olduğunu düşündürür. Hele de ölenin yakınları için daha doğrudur bu. Bir dava için mücadele eden, yaşamını bu uğurda verenlerin ölümü karşısında ise bu söz bir yönüyle anlamını yitirir. Ölümün erkenliği, yaşamın uğrunda verildiği davanın başkaları tarafından sürdürülmesi ile bir yana itilebilir. Ama yine de her ölümle yaşayanlar da bir parçalarını yitirirler.
Hele bazı ölümler vardır ki; hem zamanlaması hem de ölenin kişiliği, yarattığı etkiler açısından çok daha derin yaralara yol açar. İlk elden niye şimdi? Niye O? diye düşünür insan. Giden ile kalanları karşılaştırır. Her yaşam ve ölüm kendi içinde anlama sahiptir fakat bir dava savunucularının yaşamları da, ölümleri da bu anlam sınırını zorlar. Bazı kişiler yaşamları ile olduğu gibi, ölümleri ile de bir dönemeci ifade ederler.
İşte son 20 yılın her Ağustosu gibi bu Ağustosa da böylesi bir dönemeçten geçerek girdik. En azından ben böyle hissettim. Seyit Rıza (Serdar Morsümbül) ve iki yoldaşı Dersimde sehit düşmüşler!
Seyitin şahadetini duyar duymaz aklıma gelen ilk düşünce kalite, insan kalitesi oldu. Artık bulmanın daha da zor olduğu her bakımdan kaliteli bir insandı. Kişisel bellek ve vicdanımda Mehmet Şenoldan Cafer (Ali Ekber Yaylagül), Gurbetelli Ersöz, Selçuk (Enver Polat), Vasfi (HamzaYavuz) ve Erdala (Engin Sincer) uzanan zincirin bir halkasıydı. Onu 10 yıl önce ilk gördüğüm Orta Doğunun kadim şehri Şam ve ardından ayağından ve yüreğinden yaralı olduğu Zaptaki karşılaşmalarımızdan, 99 yılının Temmuz ayında bir arada olduğumuz Kandil

dağının Kasır-Çomana bakan yamaçlarından; 2 yıldır Dersim dağlarından yaptığımız telefon konuşmaları ve son olarak bir kaç ay önce gönderdiği selamdan da hep aklımda kalan ondaki insan kalitesi oldu.
95 baharını Şamda birlikte karşılamıştık. Yaklaşık 3 yıllık bir savaş tecrübesi ardından kendisini düşünsel olarak yeniden yaratmaya çalışan genç ama olgunluğu, hatta deyim yerindeyse oturaklılığını elden bırakmayan biri olarak hemen dikkat çekiyordu. En açık deyimle insanda sonsuz güven uyandıranlardandı. Özel bir çabası yoktu bunun için. Bu açıdan da kısa sürede kaynaşabiliyordunuz. Daha sonra ayrıldık ama hep uzaktan uzağa takip ettim. İkinci karşılaşmamız 97 sonbaharında Zap vadisindeki bir gerilla hastanesinde oldu. O yaralıydı ben ziyaretçi. Ayağı kırıktı, Zağrosun meşhur dağlarında kayalardan düşmüştü. O dönemin asker geçinen ama asıl kıyıcılıklarını bir dönem yoldaş olduklarına karşı kontra olarak sergilemekte daha sonra çekinmeyen tipleri tarafından Zagrosta oldukça zorlanmıştı. Ama kırık ayağına, yaralı yüreğine rağmen ayaktaydı. Yüreğinin yaralılığı 97 sonbaharında gerçekleşen operasyonda Avaşin kıyılarında 17 yoldaşının gözleri önünde asker, korucu ve KDPlilerce kurşuna dizilmesindendi. Bir de niye zamanında önlem alınmadı diye, o dönem sorumlu olan arkadaşa kızgındı. Operasyon çıkacak aynı durumlar yine yaşanacak kaygısını 10 civarında ayağı kesik arkadaşla beraber bir kaç gün Zapta da yaşadık. Seyit Rıza soğukkanlılığı, metaneti ve gururlu duruşu ile o zaman da onların komutanıydı. Ardından soğuk bir Kasım gecesi, birlikte Metinaya geçtik. Yaralıların bir kısmını Şama gönderiyorlardı. Seyit Rızanın durumunu, özelikle yaşadıklarından dolayı bazı arkadaşlara öfkeli olduğunu aktarınca, sırf tepki duyduğu arkadaşı şikayet eder diye yolladıkları Akademiden 15 Şubat öncesinin o karmaşalı günlerinde geri dönmüştü. Artık ayağı aksıyordu.
Son olarak 99 yazında Kandilin Kasır-Çomana bakan yamaçlarında bir arada olduk. Genelde kendisi gibi fiziki zorlanmaları olan arkadaşların bir arada olduğu bir bölgeydi. Arazi ise hiç buna uygun değildi ama Seyit Rıza da, diğer arkadaşları da sözünü bile etmiyorlardı. İşte o zaman anlattı; 97 sonunda kendisini Akademiye sorumlu arkadaşı şikayet etmesi için gönderdiklerini, bunu bildiğini fakat böyle bir şeyi yapmayı da kendisine yediremediğini...Seyit Rıza buydu. Daha sonra Temmuz 99da gündüz gözü ile Çomana baskın yapan sözüm ona askeri dehalara (!) karşı tavır alışında da tekrar gösterdi kalitesini. Hem eleştiren, tutum alan; hem de doğru bildiğini pratikleştirmek için kendisini sınırsız katanlardandı. Daha da önemlisi hep bir kendi rengi vardı. Tavrı vardı.
Sanırım 2001e girerken bu tavır, aslında fiziki durumu çok uygun olmasa da, Dersime gitme ısrarına yol açtı. Dersimden açtığı ilk telefonda coşkusu, kararlılığı her zamankinden daha çok gösteriyordu bunu.
Seyit Rıza, yaşanan savaşta ortaya çıkan, kimi lümpen, kimi çeteci, daha çok da dar askeri yaklaşıma karşı kişilik ve pratik olarak doğru tutumun temsilcisiydi. Üstelik de bunu sözü ve pratiğiyle birlikte yapıyordu. Bu ise, en çok asker, komutan kesilen kimilerinin gerçek yüzlerini ortaya koyuyordu. Üstelik sadece askeri alandaki yaklaşımı ile değil; örgütsel sorunlar karşısındaki duruşu ile de gerçek arkadaşlık, bağlılık ve dürüstlüğün örneği idi. Doğru bildiğini her koşul altında savunan, savundukları ile yaşadıklarını birleştirenlerdendi. Özellikle yaşam tarzları, kişilikleri ile güven vermeyen; özleri ile sözleri bir olmayanların makamları, yetkileri ne olursa olsun her zaman karşılarına dikilir; açık ve net tutumunu ortaya koyardı.
Bakıyorum da, tesadüf mü acaba diyorum: Seyit Rızanın karşılarına çıktığı, tavır aldıklarının aşağı yukarı hepsi bugün yollarını ayırmışlar onun inandığı davadan. Anlı şanlı komutan, gerillacı, siyasal lider diye ismi çıkanlar bugün ne halde? Güneyin de güneyine kaçan Çoman fatihlerine nispet; Seyit Rıza Dersim dağlarının asiliklerinde dipdiri ayakta. Hem yaşamı, hem de şahadeti -biçimiyle, yeriyle- onların yüzüne inen bir tokat olmalı. Anlarlarsa tabii.
Karşısında savaştıkları onu ve kim olduğunu doğru anlamış gözüküyor. En azından adı ve yaşı devlete denk gazete boşuna atmadı o başlığı: Seyit Rıza öldürüldü; PKKya darbe!..

Silah Arkadaşları

İçimden son birkaç gündür hep şu geçiyor. Acaba bu dağlarda yaşadıklarımızı, onca kahraman yoldaşımızı gelecek kuşaklar bilecek mi, hatırlayacaklar mı, yoksa unutulacak mı? Bu topraklarda en güzel, en fedakar, en kahraman çocukların tek tek nasıl şehit düştüklerini nasıl bilecekler?
Geleceğe yazılı belgeler bırakma isteğim her zamankinden daha fazla içimden geliyor. Şehit düşen her yoldaş arkasından bu istem daha çok beliriyor, bu duygu daha da kabarıyor. Ama yazamıyorum. Yazıya dökmek de sanat işidir, bir ustalık işidir. Onlarca şehit arkadaşı tanıdım ama onların anılarını yazamadığım için kahroluyorum. 1996 yılından bugüne kadar bazen yazdım. Ama yazdıklarımı hep kendimde sakladım. Avaşinde, güneyde, en son Beyazdağda vurulan Erdalımı, (Muradımı) yazmak istedim. Ama olmadı, beceremedim. Murat arkadaşın şahadetinin arkasından sekiz yıl geçti. Evet, koca sekiz yıl. Sekiz yıl, hep Muradımın yokluğunun dayanılmaz özlemi, hasreti ve acısıyla gelip geçti.
Abi bir gün Munzurları da göreceğiz demişti. Bir gün iş dönüşünün yorgunluğundan sonsuzluğa uzanan denizin mağrur sularına bakarken Acele etme ufaklık, ben senden önce gideceğim Munzurlara demiştim. Ve sekiz yıl önce Amedde aramızdan ayrıldı. Bir defacık olsun Onu görmeden, doyasıya kucaklayamadan, yine eskiden olduğu gibi daraldım.
Ülkemizin, yoldaşlarımızın içindeyim. Munzur dağlarına birlikte gideceğiz diyemeden 22 Kasım 1996 yılında şehitler kervanına katıldın. Anılar, anılar, anılar....ve çocukluğumuza, okul yıllarımıza layık birkaç fotoğraf, yüreğimde, hafızamda kalan, kalacak olan. Son nefesime kadar da kalacak. Acıyla, özlem ve hasretle bağlı kalacağım en güzel duygularım.
En değerli duygular, en değerli ve en güzel yaşamlar şehitlere dair olanlardır. Bugün bana sorulsa, en değerli eşya nedir senin için bu dünyada? Hiç durmam, şehit düşen yoldaşlarımızın, o güzel insanların, o yiğit insanların birer fotoğrafıdır derim. Bir fotoğraf sende varsa, yüreğinin dünü, bugünü ve geleceğini sana en yalın ve sade olarak o gösterir. Şehidin yaşamı en temiz, en kutsal, en dürüst ve en özlü yaşamdır. Onun fotoğrafına bakıp anlayacaktır. Yüreğinde, anıları da olunca, utanır ve pişman olursun o fotoğrafın huzurunda. Bazen de fazla ve anlamsız zorluklarla karşılaşırsın. İhanet çevrende kol gezer. Bakarsın fotoğrafa, kendi bedenini yaşatmak için uğraşanlardan, ihanet edenlerden nefret edersin. Yeri ve zamanı gelince ölüm hoş gelir safa gelir.
Ey şehit yoldaş bekle, ben de geleceğim yanınıza dersin. Yüreğindeki korkular, endişeler, kuşkular kendiliğinden dökülür. Düşman birlikleri karşısında şehidin yanında onurlu ve korkusuzca savaşırsın. Bazen pratiğin karmaşasında zaman bulduğunda bakardım fotoğrafa. Muratları, Serfirazları, Harunları, Şahanları, Serkef¬tinleri, Avaşin şehitlerini, Şevgerleri ve daha sayamadığım binlerce can yoldaşım aklıma gelirdi. Acı, yüreğime ve beynime iner, tüm hücrelerini sarar. Boşluğa dalar gözlerin ve dalıp gidersin. Eski günlere, Muratla çocukluğumuz, okul yıllarımız, ekmek kavgasında geçilen günlerimiz, mücadeleye, geleceğe, birbirimize dair konuşmalarımız...Onun saf, tertemiz yüreği, siması gözlerimin önüne gelir.
İhanete karşı kahramanca direnerek şehit düşen genç Kadirleri ve Dersimde tanıdığım genç komutan, düşman karşısında korkusuzca, yoldaşlarına, savaşçılarına her zaman güven veren Şevger yoldaşı hatırlarsın. İnanmak istemezsin. Ama onlar artık yoklar. Hayalleri, anıları, düşünceleri ve tertemiz yaşamları bizlere. Bazen unutamazsın, gizli gizli ağlarsın. Ağlamak özlemdir, onlara duyduğun sonsuz sevgidir. Acı, düşmana karşı öfkeye dönüşür. Bir fotoğraf neler neler düşündürür. Bunu ancak yaşayan bedenin içindeki yürek bilir. Bizim için bir şehidin fotoğrafı, en saf, en değerli varlığımızdır. Beni yıllarca ayakta tutan işte budur.
not:arkadaşların şehit düştükleri bölgede yerel feodal yapı olan MKP tarafından bir yurt sever katladilir zeynel benler arkadaşlar bu olayı arastırmak için o alana gider ve pusuya düserler.

 
 
  Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin Gelişimi İle Türkiyede Kendini Sol Olarak Tanımlıyan Kimi Örgütler Taban Kaybı Yaşamış Ve 30 Seneyi Aşgın Bir Zamandır Bunu Gidermenin Tek Yolunu Kürt Özgürlük Hareketine Saldırmak Olarak Görmüşlerdir.Kürdistan/Dersim'de İse Bu Doruğa Çıkmıştır.Türkiye "Solu" Devrimini Türkiyede Değil Sömürge Halindeki Kürdistanda Yapmayı Denemiştir.Dolayısyla Dersimi Mesken Tutmuşlardır Bir Çoğu.Mkp Bunlardan Biridir.İbrahim Kaypakkaya Geleneğini Sürdürdüğünü İddaa Eden Bu Örgüt Asla İbrahim Kaypakkayaya Bağlı Değil Aksine Onun Öngördüğü Teorilerle Örtüşen Pratikler Gerçekleştiriyorlar..  
Bugün 6 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol